6 Haziran 2017 Salı

Ankara Kabadayıları

Yağcıoğlu Fehmi Ağa gecenin karanlığında evine doğru giderken yol kenarında sızmış haldeki Kalburcu Hüseyin Ağa'yı farkeder. Yerde yatan hasmına doğru eğilince arkadaşı seslenir hemen;
-İşte tam zamanı,çek bıçağını bitir işini.
Fehmi Ağa ise;
-Ağalık,hasmına böyle kendinde değilken bıçak çekmek değildir diyerek onu sırtlar ve evine götürür.
Kalburcu'nun anası, kapıda oğlunu Fehmi Ağa'nın sırtında görünce oğlunu öldürdü sanarak feryadı koparır. Fehmi Ağa telaşlarının boşa olduğunu anlatır ve Kalburcu'yu anasına baygın bir şekilde teslim eder. Kalburcu sabah kendine gelmesiyle eve nasıl geldiğini öğrenir ve aracıların da yardımıyla o dönemin iki yiğidi barışır.

Ankara'nın ilk kabadayıları seğmen geleneğinden gelen bu kişiler olarak bilinir. Osmanlı'dan gelen seğmen, efe geleneği cumhuriyetin ilk yıllarına kadar sürer. Ardından 1940'lı yıllarda kabadayılık ortaya çıkar. İlk dönemlerinde kabadayılar genelde kahve işletenler veya küçük esnaflar arasından çıkmıştır. Her birinin uğraştığı bir işi vardır. Mahallenin bıçkın delikanlıları olan bu insanlarda mahallenin namusunu koruma, zayıfları kollama, muhtaça yardımcı olmak gibi olumlu özellikleri vardır ilk dönemlerde.

Ankara Kabadayıları kitabının yazarı Halil Soyuer şöyle tanımlar kabadayılığı;
“Kabadayılık olgusu, hiçbir dönemde ve hiçbir zaman, bulunduğu yöre insanlarına zorla hükmetmek, kendisine zorla çıkar sağlamak, şundan bundan haraç almak, vatandaşın ırzına namusuna göz dikmek eylemi değildir. Kabadayı insan, her zaman ve her ortamda özü sözü bir, kıçı başı oynamayan, haksıza arka çıkmayan, hakkın ve haklının yanında olan insandır.” Ama ne var ki kabadayıların bu olumlu özellikleri ilerleyen yıllarda hızla bozulacaktır.

Ankara'da mahalle olarak kabadayıların çıkış yerleri genellikle; Altındağ, Atıfbey, Kayabaşı, Çinçin, Yenidoğan, Aktaş ve Hacettepe'dir.
Özellikle “yiğidin harman olduğu mahalle” Hacettepe biraz daha ön plandadır her zaman için.

1940'lı yılların bazı önemli isimleri ise Kabadayı Mehmet, Sarı Veli, Kürt Cemali, Boşnak Muharrem, Karagöz Kemal sayılabilir. Her birinin mutlaka değişik hikayesi vardı elbet. Bu dönemin hızlı kabadayılarından olan ama aynı zamanda sıkı dost olan Kabadayı Mehmet ile Sarı Veli'nin arası bir gün bozulur. Sarı Veli, Kabadayı Mehmet'in hapse girerken kendisine emanet ettiği silahı kumarda kaybeder. Kabadayı Mehmet bunu öğrenir ve hapisten çıktığında Sarı Veli'yi öldürür. Bu cinayetle artık kabadayılık ortamı bozulmuştur. Bir süre sonra ise yine Kabadayı Mehmet ile Altındağ'ın ünlü kabadayısı Kürt Cemali ile arasında anlaşmazlık olur. Bu iki ismin de olduğu bir ortamda çıkan tartışma ve sonrasında çıkan kavgada elektriklerin de kesilmesiyle nerden geldiği yıllarca ortaya çıkarılamayan, kimin sıktığı bilinemeyen kurşunlarla Kürt Cemali öldürülür. Kürt Cemali'nin yakınları Kabadayı Mehmet'in tarafında bulunan Dündar Kılıç'ı suçlar. Dündar Kılıç yıllar süren baskılara dayanamayarak hapis yıllarından sonra ailesiyle İstanbul'a yerleşmek zorunda kalır. Kabadayı Mehmet ise Ankara sokaklarında Kürt Cemali'nin akrabaları tarafından öldürülür.

Özellikle Altındağ insanı tarafından çok sevilen Kürt Cemali yıllarca unutulmaz. Adına ağıtlar yakılır ve Nuri Sesigüzel'in okuduğu bir plak bile yayınlanır.
Ankaralı Kürt Cemali'ye Ağıt
Kaderim böyleymiş, ağlama anam
Cemalin boyandı al kızıl kana
Dört tane yavrumu bıraktım sana
Layikmidir felek bu ölüm bana
Ben ölürsem bağlatmayın başımı
Arkadaşlar diksin mezar taşımı
Annem silsin gözlerimin yaşını
Dertli yazın mezarımın taşını
Söz-Müzik=Nail Bayşu

Haldun Taner'in yazdığı Keşanlı Ali Destanı'ının da kahramanı Kürt Cemali olduğu söylenir.Haldun Taner artık dönemin koşullarından mıdır bilinmez Kürt Cemali'dir demez olay kahramanına ama oyuna konu olan olayın Altındağ'da geçtiğini kabul eder.

Dündar Kılıç'ın bu döneme ilişkin şöyle bir demeci vardır;“Allahımı inkar edeyim,bizi öldüreni o zamanlar rahat Ankara'ya vali yaparlardı...Hem de alkış tutaraktan..”

1970'lerde itibaren artık kabadayılık ortamı bitmiştir ve babalar (!) dönemi başlamıştır. Ülkedeki şiddet ve yokluk ortamından faydalanmak isteyen bu babalar silah tüccarlığına ve kaçakçılığına başlar. Mahallelinin namusunu koruyan, garibanın elinden tutan zamanın bıçkın insanlarının bir kısmı artık haraç toplayan, uyuşturucu ve silah tüccarlığı yapan insanlar olmuştur. Bu şekilde bozulmayı gururuna yediremeyenler ise bir kenara çekilmiştir.

1980 darbesiyle silah tüccarlığı, kaçakçılık vs yapan babalar (!) devri de sona erer. Bundan sonra ise mafya çetelerinin dönemi başlamıştır artık.
“Son kabadayı” olarak nitelenen İskender Çolak ise bir roportajında kanunsuz, ahlak dışı işlerle uğraşan, haraç toplayan çoğu yeni yetme bu kişilerin kabadayı, delikanlı vs. olarak nitelendirilmesine isyan etmiştir.
Hatta televizyon dizilerinde bu tip insanların ön plana çıkarılmasına çok kızar;
“Delikanlı dediğin kendine güvenir. Öyle yanına 5-10 kişi al, silahlı gezdir, bunlar çok ayıp şeyler. Delikanlının asıl silahı iyiliktir. Silah, sadece onur ve haysiyet için çekilir.” der Son Kabadayı İskender Çolak.

Kaynaklar:
1-Soyuer,Halil-Ankara Kabadayıları
2-Uçak,H.İbrahim-Kebikeç,Yıl 2000 Sayı 9

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder